Ayakta bana sırtını dönen Enki’ye son bir bakış atıp, gözlerimi kapattım. Her yer karardı. Sadece boylu poslu Enki’yi görüyordum gözlerim kapanınca, bana sırtını dönmüştü, tıpkı o an gerçekte olduğu gibi. Kendimi rahat bıraktım. Uçuk pembe tiril tiril gömleği getirdim aklıma. Gömlek hayalimde bile en ufak bir esintide dalga dalga dalgalanıyordu.
-Konuş benimle, dedim gömleğe içinden. Anlat. Bilmem gereken ne var?
Hiçbir cevap alamadım.
-Gelmiş geçmiş ruhlar adına, iyilik adına, beni korumak adına konuş.
Sonuç aynıydı, gene cevap alamamıştım. O zaman, başka bir yöntem deneyecektim.
Gömlekle bir olup, ben konuşacaktım bildiklerimi. İçimden elbette.
Gömleği düşünüp bir an için o oldum.
Hiç beklemedim. Aniden beynimde bir bilgi fırtınası çıktı. Bir hediyeydim. Özel çok özel bir kadından. Bir kağıt torbanın içinde beni ona uzatmıştı. Bir kongrede. Eski eşi miydi? Değildi.
-Gene mi başın dönüyor yoksa, dedi Enki. Gözlerimi açtığımda yanıbaşımda duruyordu, yüzünde endişeli bir ifade vardı.
-Ya evet, ama önemli bir şey olduğunu sanmıyorum, deyip geçiştirmeye çalıştım.
-Bir doktora mı görünsen? Çok sık oluyor mu?
-Hayır sık olmuyor, dedim ya önemli bir şey değil.
-Ama bir saat içinde bu ikinci, dedi Enki. Sana bir ara Reiki vereyim, hatırlat bana, dedi.
Bu ilgisi sıcaklığı hoşuma gitmişti. Diğer yandan pembe gömlekle kurduğum bağı aniden koparmıştı. Şimdi hiçbir şey hatırlamıyordum hediye olduğu ve hayatında eski eşinden başka özel bir kadın daha olduğu dışında. Önemli bir bilgi daha vardı, o bilgiyi seziyor fakat göremiyordum. Ertesi gün gidecekti, gömlek de onunla beraber. Nasıl yapacaktım?
Şu an için yapabileceğim bir şey yoktu. Merakımı bir nebze frenleyip, kendimi bu güzel gecenin akışına bırakmaya karar verdim. Gökyüzü çoktan koyu maviye çalmıştı. Ön masamızdaki orta yaşlı çifte gözüm takıldı. Sanki oturduklarından bu yana hiç konuşmamışlardı. Başka zaman olsa, onları inceler, hayatları hakkında çıkarımlar yapardım fakat bu akşam başkaları hiç umurumda değildi.
-Çok sık seyahat eder misin? diye ortaya bir konu açtım.
-Epeyce, dedi Enki. Ama bundan şikayetçi değilim. Seviyorum seyahat etmeyi.
-Mesela Venedik’ten önce en son nereye gittin?
-En son tatil için Girit’e gitmiştim, üç hafta oluyor.
-Ah. Yunanistan! dedim, aşığım o ülkeye, müziğine, diline, insanına. Zaten burnumun dibi. Şu denizin öbür tarafı. Evimde çerçevelenmiş Yunanistan’dan kareler, resimli kitaplar var, biliyor musun?
-Ben de çok severim, her fırsatta gitmeye çalışıyorum. Benim için de yeri özel, deyip gözlerimin en dibine baktı. Bakışında ortak bir beğenimiz olmasının verdiği memnuniyeti sezebiliyordum. Ya sen? Sen sık seyahat eder misin?
-Çok sık değil, ama yine de ederim. Ben küçükken annem ve babam hep konserler ve temsiller için oraya buraya giderlerdi. Beni götüremezlerdi. O yüzden benim için seyahat fikri hala sancılı, hala ayrılıklı bir tını taşır.
-Seninle keyifli bir seyahate çıkmayı çok isterdim, dedi Enki.
Aniden başımı ona çevirdim. Çenesini avucuna dayamış, tatlı tatlı tebessüm ediyordu. Benimle ileriye dönük bir planı olması şu an için beklediğim bir şey değildi. Ama gönlümü okşamıştı.Kendimi toparlamam şarttı. Aptal bir söz söyleyip her şeyi bozsam çok yazık olurdu. Gözlerimi kapatıp, düşünmeye çalıştım.
-Ah hayır Lana, gene mi başın dönmeye başladı?
Gözlerimi aniden kocaman açıp ona baktım. Hemen anlamadım. Sonra:
-Hayır hayır, başım dönmedi sadece hayal etmeye çalıştım.
-Doğru söyle!
-Doğru söylüyorum!
-Peki o zaman, hayalinde nereyi canlandırdın?
-Söylersem gitmemiz gerek ama diye pazarlık yaptım.
-Gideriz, dedi güzel gözlerini yumup.
İnanmaz gibi baktım. Bir süre sustuktan sonra tekrar söze girebildim:
-Enki, tekrar görüşecek miyiz? Yani yarın dönüyorsun ya…
-Sen istersen eğer…
-İstiyorum.
Enki başını öne eğdi. Yine de gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Elimi tuttu. Sımsıkı sıktı. Şu an ne Şeytan kartı, ne Sofia’nın uyarıları, ne de pembe gömleğin bildikleri, hiçbiri huzurumu bozamazdı. Harika bir ilişkinin en başındaydım. Bundan emindim. Böyle biri karşıma hiç çıkmamıştı. Ben de onun elini sıktım. Sonra ikimiz de elimizi çektik.
-Neresiydi?
-Ne?
-Hayalinde canlanan yer neresiydi?
- Istanbul, dedim.
Birden yüzü allak bullak oldu.
-Istanbul mu? Nasıl olur?
-Ne nasıl olur? biraz ürkmüştüm.
-Benim de aklımda olan yer orasıydı. Ama seni etkilememek için söylemedim ve söylemeyecektim. Onca yer arasında nasıl aynı yeri istedik? Yemin ediyorum sana…
-Tamam Enki yemin etme. Olabilir, bence dünyanın en romantik, en mistik, en özel şehri. Tamam Paris’in ve hatta Venedik’in bir adı var ama Istanbul çok başka. O yüzdendir.
Enki hiç ikna olmamıştı. Başını az öne eğmiş sağa sola inanmaz gibi sallıyordu. Bir yandan da “Istanbul, Istanbul” diye mırıldanıyordu. Sonra başını kaldırıp, bana baktı. Gülümsedi. Ardından hemen sağa sola bakınıp garsonlardan birini yanına çağırdı. Kulağına bir şeyler fısıldadı. Garson gittikten sonra, merakla sordum:
-Neler oluyor?
-Birazdan görürsünüz küçük hanım…
Enki derin bir nefes alıp yüzünü bir kez daha manzaraya döndü.
-Karar veremiyorum, dedi. Hangisi daha güzel, bu manzara mı, yoksa yanımdaki şu zarif hanım mı?
-Enki…
Ve sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Birden restoranın hoparlörlerinden “Unchained melody”nin ilk notaları çalmaya başladı. Çok severdim bu şarkıyı.
-Hadi gel! dedi Enki. Elimden tutup kalktı. Hadi dans edelim.
Kalktım. Ellerini belime sardı. O nefis erkeksi koku burnuma bir kez daha doldu. Kendimi ona bıraktım. Unchained melody’nin ritminde sağa sola sallanıyorduk. Başımı kaldırıp ona baktığımda onun da bana o dayanılmaz gülümsemesiyle baktığını gördüm. Son notalara geldiğinde, bana kollarıyla sımsıkı sarıldı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Müzik durunca restorandakiler bizi alkışlamaya başladılar. Enki belimden tutup benimle masaya eşlik etti.
Bir süre oturduk ve sustuk.
Enki’ye baktığımda gözlerini üzerimden ayırmadığını görebiliyordum.
-Tatlı ısmarlayalım mı? dedi en sonunda.
-Çok iyi olur dedim.
-Tiramisu?
-Tiramisu!
Bu akşamki beraberlik müthiş romantik, hele o melody ile dans etmeleri, beni de mutlu etti.
YanıtlaSilBu yorumdan sonra aklımda geldi. Metinlerdeki şarkıları tıklanabilir yaptım. Arada atladıkarım olabilir ama bulduklarıma youtube dan bağlantı verdim ayrı sayfada açılacak. Unchained Melody den başladım.
SilMüziğe tıklayıp dinledim okurken, iyi fikir bu :)
YanıtlaSilYalnız pembe gömlekle konuşma acaip bir yöntemdi, yapılabilirliği var mı bunun? Araştırmayıp sana sorayım dedim. :)
Yine çok ilginç bir bölümdü..
Teşekkürler...Pembe gömlekle konuşmak Lana'nın Sophia'dan öğrendiği bir yöntem. Yapılabilirliğini de yapılamazlığını da kanıtlayamıyoruz henüz. :)
SilAdı geçen müzikleri eklemek çok iyi fikir, bir kitabı okurken o müzikleri bulup dinlemeyi çok severim. :)
YanıtlaSilBiraz tereddüt ettim başta, kitap duygusundan uzaklaşmasın istedim ama madem böyle bir yola girdik, o zaman imkanlarından da faydalanalım neden olmasın diye karar verdim sonra.
SilInteraktif bir roman! :)
YanıtlaSilEvveeeet! Ve şimdi Lana'nın instagramı da var! https://www.instagram.com/lanadevermont/
SilMüzik hayalet filmini hatırlattı bir kaç kere seyrettim çok severim. Hikaye güzel ilerliyor gömlek konusu çok ilginçti.Hülya
YanıtlaSilEvet, o filmde keşfettim ben de o müziği ve ben de defalarca izledim. Çok etkileyici bir filmdi...
Sil