- Biliyor musun, Enki hakkında duyduklarım yetmezmiş gibi üstüne bir de sezgisel güçlerimi kaybettim… Tarotlar bana saçma sapan cevaplar veriyor.
sezgilerin de geri gelir merak etme, dedi. Hızlı toparlanmak istiyorsan sana basit bir çay önerebilirim: adaçayı ve nane çayını demle, senin bu güçten kuvvetten düşmüş hallerini en kısa sürede onarır dedi. Kalp kırıklığına çarem yok ama en azından gücün yerine gelsin ki, kalp kırıklığıyla uğraşabilecek halin kalsın.
mısın? Şu kreatif direktörün hangi parçamı beğeneceği benim için çok kritik, ilk gönderdiğimi mi son gönderdiğimi mi yayınlayacaklar Festival günü?
- Son gönderdiğimi tabii.
- Elbette var.
- O zaman sana canlı bir açılım yapayım dedi. Telefonu elimden bırakıyorum.
Telefon bir süre tavanı gösterdi. Tekrar eline aldığında:
- Sana harika bir haberim var. Kartlar çok olumlu şeyler söylüyor. Senin istediğin beste ortaya çıkacak ve çok da ses getirecek sana. Yani dünya çapında bir başarı bile olabilir.
İşte bunu duymak demir gibi ağır kalbimi biraz hafifletmişti. Dünya çapında başarının peşinde değildim şu an. Olsa tabii harika olurdu. Tek istediğim o kadar uğraşıp yazdığım güzel müziğin boşa gitmemesiydi.
Vardı olmasına ama nasıl söyleyecektim. Sessiz sedasız benim halletmem gerekiyordu.
- Anladım, ben dedi Sofia, Enki’ yi tekrar görüp görmeyeceğini bilmek istiyorsun, ah benim kara kuzum.
Beni bu kadar iyi tanıması, iyi miydi kötü mü, o an bilemedim. Ama asla kendim, Sofia’dan bunu isteme cesaretini gösteremeyecektim.
Telefon yeniden tavanı gösterdi. Bir süre sonra ekranda Sofia gözüktü:
- Tekrar karşılaşacaksınız, dedi. Yani yüz yüze geleceksiniz. Ama sen yine acı çekiyorsun, kara kuzum bunu sana söylemek zorundayım, dedi. İlişki bitmiş gözüküyor olsa da, yoğun bir temas var. Hatta birkaç tane.
İşte bu nasıl olacaktı? Şu an çok imkansız gözüküyordu. Nasıl karşılaşacaktık? Aynı şehirde bile yaşamıyorduk. Ama hayat da biraz böyle bir şeydi. Bir an önce imkansız gözüken insanın başına geliverirdi.
Sofia ile vedalaşıp telefonu kapattık. Hemen Niclas’ın mesajlarına da döndüm unutmadan. Ve sonra asla yapmamam gerektiğini o sırada bilmediğim bir şey yaptım. Gittim onun parfümünün şişesini kokladım. Sihir gibi aklımdan onunla ilgili olumsuz her şey silindi. Sadece güzel hatıralar gözümün önünde dans etmeye başladılar. Sonra, telefonun fotoğraf albümünden Çırağan Sarayı’nın önünde çekildiğimiz selfie’ye baktım, bir film karesinden fırlamış gibiydik. Birbirimize çok yakışıyorduk, ama ayrı ayrı da çok güzel görünüyorduk. Hele o. Bütün karizmasıyla karşımdaydı. Onun sesini iki dakika olsun duymaya o kadar muhtaçtım ki. Ah. Keşke o anıma dönebilsem de kendime “tehlikeli sularda yüzüyorsun Lana” diye uyarabilsem. Sanki bunca gün bu kadar kahrı ben çekmemişim gibi, sanki Niclas bana hiçbir şey söylememiş gibi, normal zamanda bile yapmadığım bir şey yaptım. Onu telefonla görüntülü arama tuşuna basıverdim. Bir saniye bile sürmedi tuşa basmak. Telefon çalmaya başladığında içim sıkışmaya başladı, yanlış bir şey yaptığımın bilincindeydim. Yine de artık kapatmak için çok geçti. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Telefon ikinci çalışta açıldı. Karmaşık hisler içimde çarpışıp duruyordu. Ah gururumu ayaklar altına almıştım. Ve Enki tüm çekiciliğiyle karşımdaydı. Ne diyecektim? Bir hazırlık bile yapmamıştım. Hazırlık yapmaya kalksam zaten kendimi vazgeçirirdim.
- Evet Lana? dedi son derece soğuk ve resmi bir tavırla.
- Ben…şey…
- Evet? Bir şey mi söyleyecektin? Şu an seansımı böldüm, dedi.
- Hayır bir şey söylemeyecektim Enki, dedim. Sadece sesini duymak istedim, bir daha rahatsız etmeyeceğim merak etme, diye toparladım kendimi insanüstü bir çabayla.
Birden ciddileşti.
- Bir daha rahatsız etmeyeceğim derken? Saçma sapan bir şeyler yapmayı düşünmüyorsun ya? diye panikledi hafifçe.
Ah Niclas. Bence o rivayet dediğinde gerçek payı çoktu. Sezmek zor değildi o an. Gözlerimi kapatmışım. Açtığımda, Enki yüzünü ekrana endişeyle yaklaştırmıştı. Neyi kastettiğini anlamak zor değildi.
- Hayır, buna değeceğini düşünmüyorum, diye bir cevap döküldü ağzımdan. Ayrıca canım tatlıdır, merak etme.
Niye onu sakinleştirmeye çalışıyorsam? Herkes için hassas bir konu olduğundan olsa gerekti. Şakaya gelecek bir kavram değildi.
- İyi, dedi. Beni istediğin zaman arayabilirsin Lana. Şimdi kapatmam gerek.
Ve kapattı da. Boş boş siyah ekranı seyrettim bir süre. Kalbimin normal atış hızına gelmesini bekledim. Sonra telefon elimde yüzüstü koltuğun üstüne uzandım. Ne kadar aptalca davranmıştım. Kendime çok kızıyordum. Ne oldu? İki saniye gördün, duydun da ne oldu? Buz gibi konuştu zaten. Zaten sıcak konuşsa ne yapacaktın? Tekrar ona geri mi dönecektin? Bir tam gün bu yaptığım aptallığa üzülerek, kendime kızarak geçti. Tekrar böyle bir şey yapmayacağıma kendime yemin etmek istiyordum ama diğer yandan, Enki’nin çekim alanına karşı koymak aşırı zordu. O gün bile öyle bir yemin edemedim. Sadece, elimden geldiğince dayanmaya söz verebiliyordum. Sadece bundan emin olabiliyordum. Çaba göstereceğime.
Bu olaydan iki gün sonra, sabah mutfakta kahvaltımı ederken, telefonum çaldı. Arayan Tina’ydı, kreatif direktörün asistanı:
- Bayan de Vermont, günaydın, umarım sizi uyandırmadım.
- Ah! Tina, dedim. Hayır kalkmıştım. Ne olur bana güzel bir haber verin.
- Evet, Bayan de Vermont, dedi Tina. Haberler güzel. Müdürümüz ud’lu kanunlu besteyi öncekinden çok daha güzel buldu, hatta tam olarak “etkileyici” sözcüğünü "kullandı. Çok başarılı bir çalışma, tebrik ediyoruz. Bu senenin açılış parçası olarak o besteyi canlı çalacak orkestra. Ud, kanun ve ney sanatçısı konusunda bir öneriniz yoksa biz halledeceğiz.
Kaç gündür ağladığım için, artık her duygusal tepkiye otomatik olarak ağlayarak cevap verdiğimden mi bilmiyorum, içimden gene katıla katıla ağlamak geldi. Ama telefon konuşması sona erene kadar tuttum kendimi. Sadece gözümün kenarından birkaç damla sızan yaşları elimin tersiyle sildim. Sesime yansıtmamaya çalıştım.
- Hayır önerim yok Tina. Size bu konuda güvenim tam.
- Çok güzel. O zaman sizi Festival Açılışı için bekliyoruz bu senenin 28 Ağustos’unda, orkestrayı canlı dinlemek isteyeceğinizi tahmin ediyorum. Ve tabii sonrası için de festival boyunca misafirimizsiniz. Biliyorsunuz halıdan yürüyeceksiniz, ona göre kıyafet kodumuz oldukça abiye. Bütün gözler üzerinize çevrilecek.
- Evet, evet biliyorum. Harika.
- Çok güzel. Bayan de Vermont, size festival alanına girişinizi sağlayacak sanatçı yaka kartınızı kurye ile önümüzdeki günlerde ulaştıracağız. Ah! Neredeyse sormayı unutacaktım: yalnız mı geleceksiniz yoksa size partneriniz eşlik edecek mi?
- Eee…evet partnerim eşlik edecek, deyiverdim.
- O zaman onun da ismini alabilir miyim sizden? Yaka kartına isim yazıyoruz.
- Tabii ki: Niclas Hansson.
Sonra yanlışlık olmasın diye ismi kodladım. Tina herhangi bir soru ya da sorunda onunla bu numaradan iletişime geçebileceğimi söyleyip konuşmayı sonlandırdı. Ve telefonu kapatır kapatmaz bir posta da sevincimden katıla katıla ağladım koltuğa kapanıp. Sonunda bestem kabul edilmişti. O kadar uğraş, emek boşa gitmemişti.
Son bir iş kalmıştı.
- Niclas? Selam! Nasılsın bugün? sosyal medya hesabından görüntülü arayıp bulmuştum.
- Vay vay vay! Lana! Seni görmek harika. İyiydim şimdi daha da iyi oldum. Önemli bir şey olmuş olmalı. Merak ettirme beni? Enki ile ilgili bir gelişme mi oldu?
- Ah. Aslında oldu ama seni onun için aramadım. Güzel bir şey için aradım.
- Demek ki olumsuz bir gelişme olmuş. Başka güzel ve beni ilgilendiren ne gelişme olmuş olabilir ki? Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Söyle çabuk hadi. Beni merakta bırakma.
- Venedik Film Festivali Açılış Galasına partnerim olarak ismini davetli listesine yazdırdım! Eğer gelmek istersen elbet. İstemezsen Tina’dan yaka kartını iptal etmesini rica edeceğim.
Görüntü dondu sandım bir süre.
- Niclas? Niclas? Beni hala duyabiliyor musun?
- Venedik -Film- Festivali- Açılış Galası mı dedin?
Ve görüntü bu sefer rastgele orayı burayı göstermeye başlamıştı. Sanıyorum olduğu yerde zıplıyordu.
- Nasıl yaptın ki bunu? Yani tüm o ünlülerle yan yana mı yürüyeceğiz?
- Evet ve açılış partisine de katılacağız. Ve filmleri de izleyebileceğiz çünkü sonra da festivalin misafiriyiz. Hem de sanatçı kontenjanından.
- Bu harika bir şey!
- Şık bir takım bulman gerekiyor. İstersen Venedik’te evimde misafir kalabilirsin festival boyunca. Ve eğer istersen sana Viyana’dan uçak biletini gönderebilirim.
- Hayır Lana uçak biletine filan gerek yok. Ben alabilirim. Şık bir takım da nasılsa bulunur. Sadece bir anda çok şaşırdım gerçekten. Nasıl oldu ki? Sen yoksa ünlü biri misin? Bir filmde filan mı oynadın? Gerçi bu güzellikle hiç şaşırtıcı olmazdı.
- Aman ne demezsin…Nasıl olduğunu sana anlatırım sonra Niclas.
- Peki ya Enki?
- Ah. Sorma. Dayanamayıp onu aradım.
Bana acır gibi baktı.
- Yapmasaydın keşke dedi.
- Biliyorum. Yanlış bir hareketti. Hiç düşünmeden bir anda oluverdi.
- Şimdi bütün kozları eline verdin. Ne dedi sana? Nasıl davrandı?
- Soğuk ve resmi davrandı ve en sonunda onu istediğim zaman arayabileceğimi söyledi.
- Tam bir pislik bu adam, dedi Niclas. İstediğin zaman arayabilirmişsin. Lütfediyor yani. Yani kendi aramayacak.
Bir şey demedim. Haklı olduğunu biliyordum. Ama bu konuda içim çok sıkıntılıydı. Niclas’la konuşma bittikten sonra kendime bir adaçayı ve nane demi daha yaptım Sofia’nın önerisini dinleyip. Daha öncekiler iyi gelmişti.
Offf... duygularla hareket edilince maalesef böyle saçma sapan işler olabiliyor. Canım sıkıldı tabii ki (hele de Sofia ile konuşmasından sonra) aramasına. Neyse.. ne olacaksa olacak zaten.. :)
YanıtlaSilEline sağlık canım. :)
Niclas ile bir şeyler olacakmı merak ettim. Hülya
YanıtlaSil